MÜLKİYETİN ZAMANAŞIMI YOLUYLA KAZANILMASI
Anayasa madde 35′ de düzenlenen ve AİHS tarafından da güvence altına alınan, kişilerin mal edinmelerini konu alan mülkiyet hakkı temel hak ve özgürlüklerimizdendir. Kişilerin, taşınır veya taşınmaz fark etmeksizin, bir eşyanın mülkiyetini zamanaşımı yoluyla kazanma hakları bulunmaktadır. Taşınır eşya-taşınmaz eşya ayrımı, eşya hukukunun temel hatlarını belirleyen bir ayrımdır. Eşya, özü zarar görmeden bir yerden başka bir yere taşınabiliyorsa taşınır eşya, taşınamıyorsa taşınmaz eşya olarak sınıflandırılır.
- Taşınmaz Mülkiyetinin Zamanaşımı Yoluyla Kazanılması:
Hukukumuzda genel anlamda zamanaşımı bir def’i teşkil ederken aşağıda anlatacağımız kazandırıcı zamanaşımının ileri sürülmesi def’i değil, itiraz hükmündedir. kazandırıcı zamanaşımı ile kazanılabilen hak ancak ayni hak olabilir.
A) OLAĞAN (SİCİLE DAYANAN) ZAMANAŞIMI:
TMK madde 712 uyarınca ”Geçerli bir hukuki sebep olmaksızın tapu kütüğüne malik olarak yazılan kişi taşınmaz üzerindeki zilyetliğini davasız ve aralıksız olarak on yılsüreyle ve iyiniyetle sürdürürse, onun bu yolla kazanmış olduğu mülkiyet hakkına itiraz edilemez.”
Olağan Zamanaşımı İle Taşınmaz Mülkiyetini Kazanmanın Şartları:
- Taşınmazın Tapu Sicilinde Kayıtlı Olması Gerekir:
Kanunun lafzından da anlaşılacağı üzere bir taşınmazın mülkiyetinin olağan zamanaşımı yoluyla kazanılabilmesi için taşınmazın tapuya tescil edilmiş olması gerekmektedir. Tapu kütüğüne kaydedilen taşınmazlar: Araziler, bağımsız ve sürekli haklar ve kat mülkiyetine konu bağımsız bölümler olabilir. Buna karşılık tapu kütüğüne tescil edilmiş olsa dahi kamu malı niteliğindeki taşınmazların mülkiyetinin kazandırıcı zamanaşımı ile kazanılmasının imkanı yoktur.
- Tapu Sicilinde Yolsuz Bir Tescil Bulunması Gerekir:
Bir taşınmazın mülkiyetinin olağan zamanaşımı yoluyla kazanılabilmesi için mülkiyeti kazanacak olan yeni malikin adına tapuda, gerçek hak sahipliğini göstermeyen yolsuz bir tescil bulunmalıdır. Örneğin A, bir başkasının taşınmazını sahte bir vekaletname ile B’ye sattığında B tapu siciline güven ilkesi gereği taşınmazın mülkiyetini derhal kazanamaz. Çünkü dikkat edilecek olursa burada B tapu kütüğünde A adına düzenlenmiş yolsuz tescile değil A’nın bir başkasının evini satmaya yetkili olduğunu gösteren sahte vekaletnameye güvenmiştir. Bu durumda B taşınmazın zamanaşımını ancak olağan kazandırıcı zamanaşımı yoluyla kazanabilecektir.
- Yolsuz Tescille Malik Olarak Görünen Kimsenin Malik Sıfatıyla Zilyet Olması Gerekir:
Tapu kütüğünde yolsuz bir şekilde malik olarak görünen kimse zilyetliğini malik sıfatıyla yapmalıdır, başka sıfatla zilyetlikte kazandırıcı zamanaşımından yararlanma hakkını haiz olmaz. Bununla birlikte malik sıfatıyla zilyetlik dolaysız olmak zorunlu değildir, söz gelimi taşınmaz kiraya verilmiş ve bir başka zilyet tarafından fiilen kullanılıyor olabilir.
- Zilyetliğin İyiniyetle Davasız ve Aralıksız 10 Yıl Sürmesi Gerekir:
Gerçek hak sahipliğini göstermeyen yolsuz tescilde adı yazan malikin, iyiniyetli kazandırıcı zamanaşımının getirdiklerinden yararlanabilmesi için iyiniyetli olması gerekir. İyiniyetten kasıt yeni malikin adına kayıtlı tescilin yolsuz olduğunu bilmemesi veya bilebilecek durumda olmamasıdır. Tescilin yolsuz olduğunu bilmemesinin sebebi kendi özensiz davranışlarından kaynaklanan kimse iyiniyetli olamaz. İyiniyetli bir kimsenin kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen tescilin yolsuzluğunu bilememesi gerekir. Buradaki en önemli husus iyiniyetin 10 yıl boyunca sürmesi gerektiğidir. Tescilin yapıldığı anda iyiniyetli olan ancak daha sonra örneğin komşular vasıtası ile gerçek hak sahibini öğrenen kişinin bu anda iyi niyeti ortadan kalkar.
–Zilyetlik davasız olmalıdır:
Gerçek malik tarafından açılacak sicilin düzeltilmesi davası kazandırıcı zamanaşımı ile mülkiyetin kazanılmasını engeller.
–Zilyetlik 10 yıl boyunca aralıksız bir şekilde devam etmiş olmalıdır.:
Yukarıda da bahsedildiği üzere taşınmazı filen bir başkasının kullanması zilyetliği ortadan kaldırmaz sadece dolaysız zilyetliği dolaylı zilyetliğe çevirir. Fiili kullanımın sürekli bir şekilde ortadan kalkması veya imkansız hale gelmesi ise zilyetliği sona erdirir. Örneğin arazi, dere suyunun altında kalır ve tamamen yok olursa artık olağan zamanaşımı ile mülkiyetin kazanılma imkanı yoktur.
TMK madde 996 uyarınca zamanaşımından yararlanma şartları bulunan her zilyet aynı şartları gerçekleştirmiş olan daha önceki zilyedin, zilyetlik süresini kendi süresine ekleyebilir. Örneğin sicilde yolsuz tescille malik görünen iyiniyetli A, 5 yıldır bir arsaya malik sıfatıyla zilyetlik yapıyor. Daha sonra öldüğünde A’nın mirasçıları da eğer şartları sağlıyorlarsa 5 yıl sonra taşınmazın mülkiyetini kazanırlar yani zamanaşımı kesilmesi olmaz.
Şartlardan birinin ortadan kalkması sebebiyle zamanaşımı kesilip sıfırlandıktan sonra TMK 712’de aranan şartlar yeniden gerçekleşirse zamanaşımı en baştan işlemeye başlar.
Olağan zamanaşımı ile taşınmaz mülkiyetini kazanmanın şartları tamamlandığında mülkiyet kendiliğinden yeni malike geçer. Yolsuz tescil yolsuz olmaktan çıkarak gerçek hak sahibini gösterir konuma gelir. Burada TMK 712 uyarınca mülkiyet devren değil aslenkazanılmıştır. Tapu kütüğünde yeni malik gözüktüğü için ayrıca bir tescil işlemine gerek yoktur. zamanaşımıyla kazanma geçmişe etkili olarak hüküm ve sonuç doğurur ve tescil, sanki baştan itibaren geçerli bir tescilmiş gibi hüküm ve sonuç doğurur.
B) OLAĞANÜSTÜ (SİCİL DIŞI) ZAMANAŞIMI:
Taşınmazın mülkiyetinin olağanüstü zamanaşımıyla kazanılması TMK 713 ve Kadastro Kanunu 13-14’te kendisine düzenleme alanı bulmuştur.
Olağanüstü Zamanaşımıyla Taşınmaz Mülkiyeti Kazanmanın Şartları:
TMK 713/1: ”Tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız olarak 20 yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir.”
TMK 713/2: ”Aynı koşullar altında maliki tapu kütüğünden anlaşılamayan veya 20 yıl önce hakkında gaiplik kararı verilmiş bir kimse adına kayıtlı bulunan taşınmazın tamamının veya bölünmesinde sakınca olmayan bir parçasının zilyedi de, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir.”
- Taşınmaz Zamanaşımı Yoluyla Edinmeye Elverişli Olmalıdır:
Özel mülkiyete konu olmayan, kamu malı niteliğinde olan taşınmazların mülkiyeti kazandırıcı zamanaşımı yoluyla kazanılamaz. Nitekim KK. 18/2 uyarınca da orta malları, hizmet malları, ormanlar ve devletin hüküm ve tasarrufu altında olup da bir kamu hizmetine özgülenen yerler ile kanunları uyarınca Devlete kalan taşınmaz mallar, tapuda kayıtlı olsun olmasın kazandırıcı zamanaşımı yoluyla iktisap edilemez. Yargıtay kararı uyarınca da bu hükme göre devlete miras yoluyla kalan taşınmazların mülkiyeti zamanaşımıyla kazanılamaz.
Çifte tapu durumunda tapudaki kayıttan gerçek malikin kim olduğu anlaşılamadığı için olağanüstü zamanaşımı yoluyla kazanmaya elverişlidir.
Taşınmaz geçerli bir sebep olmamasına rağmen terk edilmişse yeni malik olağanüstü zamanaşımı yoluyla mülkiyeti kazanabilecektir. Burada işgal yoluyla kazanma mümkün değildir çünkü işgal yoluyla bir taşınmazın mülkiyetinin kazanılabilmesi için o taşınmazın hiç maliki olmamalıdır.
- Taşınmaza Malik Sıfatıyla Davasız ve Aralıksız 20 yıl Süreyle Zilyet Olunması Gerekir:
Dikkat etmek gerekir ki TMK 713 iyiniyet aramamaktadır. Olağan zamanaşımı yoluyla zilyetliğin kazanılmasında zamanaşımı süresi boyunca iyiniyetin devam etmesi gerekirken olağanüstü zamanaşımı yoluyla zilyetliğin kazanılmasında en baştaki kazanma anında bile kötü niyetli olunsa yine de mülkiyet kazanılabilir. Bu sebeple gasbın dahi şartları tamamladığı taktirde olağanüstü zamanaşımı yoluyla taşınmazın mülkiyetini kazanabilir.
Buna karşılık malik sıfatıyla zilyetliğin davasız ve aralıksız olarak 20 yıl sürmüş olması gerekmektedir. 19.10.2007 tarihli içtihadı birleştirme kararına göre; malik sıfatıyla zilyet olağanüstü zamanaşımı ile kazanmanın şartlarının gerçekleştiğini düşünüp dava açarsa ancak bu dava 20 yıllık sürenin dolmadığı gerekçesiyle reddedilirse zamanaşımı kesilir. Davanın şartların gerçekleşmediği hasebiyle reddinden itibaren baştan işlemeye başlar.
Malik sıfatıyla zilyetlik döneminde zilyede açılan bir dava olmaması gerektiği gibi zilyetliğin aralıksız sürmüş olması gerekir. Olağan zamanaşımı yoluyla kazanmada da bahsedildiği üzere fiili kullanımın bir başkasına bırakılması malik sıfatıyla zilyetliği ortadan kaldırmaz.
Malik sıfatıyla zilyetliğin 20 yıl sürmesi gerekir ancak TMK 996 uyarınca kazandırıcı zamanaşımından yararlanma hakkına sahip olan zilyet, zilyetliği kendisine devreden aynı yetkiye sahipse onun zilyetlik süresini kendi süresine ekleyebilir.
Olağanüstü zamanaşımı şartlarının ortadan kalkması halinde zamanaşımı kesilir. Böylelikle kesilme sebebi gerçekleşene kadar geçen süre yanar.
- Tapu Kütüğünden Malikin Kim Olduğu Anlaşılamamalıdır:
Tapusuz taşınmazlar bakımından bu şart kendiliğinden gerçekleşmiştir. Tapulu taşınmazlarda da tapu kütüğünden malikin kim olduğu anlaşılamayan taşınmazlar ile 20 yıl önce hakkında gaiplik kararı verilmiş bir kimsenin adına tescilli taşınmazlar olağanüstü zamanaşımıyla kazanılabilir.
Malikin kim olduğunun anlaşılamaması sebepleri şunlar olabilir:
– Malik sütununun boş bırakılması
-Malik adının silinip yenisinin yazılmaması
-Sicilde malikin kimliğinin yeterli bir biçimde gösterilmemesi
-Mülkiyetin mevcut olmayan, hayali bir kişi adına tescil edilmesi
Örneğin sicilde malik olarak Ayşe yazıyor ancak bu Ayşe’nin kim olduğu anlaşılamıyor ise ilgili taşınmaz olağanüstü zamanaşımıyla kazanılabilir.
Kanun hükmüne göre 20 yıl önce hakkında gaiplik kararı verilmiş bir kimsenin taşınmazı da olağanüstü zamanaşımı yoluyla kazanılabilir. Bu kişinin mirasçılarının olması buna engel teşkil etmez ancak mirasçılar taşınmazı kendi adlarına tescil ettirirlerse artık bu hak kaybedilir.
Yargıtay ve doktrine göre 20 yıllık süre ölüm tehlikesinin gerçekleştiği veya son haberin alındığı günden itibaren değil mahkeme tarafından verilen gaiplik kararının kesinleşmesiyle başlar.
İşgal, cebri icra ve mahkeme kararı ile taşınmazın mülkiyetini kazanma tescilden önce kazanma halleridir. Zira burada tescil kurucu değil bildirici niteliktedir. Örnek vermek gerekirse geçerli bir işlemle mülkiyeti devir borcu altına giren malikin tescili talepten kaçınması sebebi ile alacaklı A tescile zorlama davası açıp kazandığında hükmün kesinleşmesiyle mülkiyet A’ ya geçer. Bildirici tescili yeni malik A talep edecektir. Eğer talepte bulunmazsa tapu sicilindeki tescil gerçek maliki göstermiyor olacaktır. Bu sebeple ilgili taşınmaz olağanüstü zamanaşımıyla kazanılmaya elverişli konuma gelecektir.
Tescil Davası ve İlan:
TMK Md. 713/3 uyarınca ”Tescil davası hazineye ve ilgili kamu tüzel kişilerine veya varsa tapuda malik gözüken kişinin mirasçılarına karşı açılır.” ilgili kanun maddesi uyarınca olağanüstü zamanaşımı yoluyla zilyedi bulunduğu taşınmazın mülkiyetini kazanmanın şartlarını gerçekleştirdiğine kani olan zilyet mahkemeye başvuracak taşınmazın mülkiyetinin kendi adına tescil edilmesini isteyecek ve davalı olarak da Hazineyi, ilgili kamu tüzel kişilerini veya tapuda malik görünen kişinin mirasçılarını gösterecektir.
TMK 713/4 uyarınca da ” Davanın konusu mahkemece gazeteye bir defa ve ayrıca taşınmazın bulunduğu yerde uygun araç ve aralıklarla en az 3 defa ilan olunur.”
İlandan sonra TMK 713/5 uyarınca ” Son ilandan itibaren 3 ay içinde, taşınmaza ve zilyetliğe ilişkin şartların gerçekleşmediğini ileri sürerek itiraz eden bulunmaz ya da itiraz yerinde görülmez ve davacının iddiası ispatlanmış olursa hakim tescile karar verir. bu durumda mülkiyet birinci fıkradaki koşulların gerçekleştiği anda kazanılmış olur.”
Kanunun lafzından da anlaşılacağı üzere her ne kadar zilyet dava açıp taşınmazın kendi üzerine tescilini talep etse dahi mülkiyet hakimin tescil kararı ile değil tescilden önce şartların tamamlanmasıyla kazanılır. Dolayısıyla hakimin tescil kararı yenilik doğuran değil, açıklayıcı bir karardır.
Yargıtay tarafından kabul edilen görüşe göre mülkiyet şartlar tamamlandığında kazanılır, geçmişe etkili olarak hüküm ifade etmez. Bu sebeple olağanüstü zamanaşımıyla mülkiyeti kazanan zilyet kötüniyetli ise önceki malik bundan ecrimisil isteyebilir.
Buraya kadar bahsettiklerimiz kadastrosu yapılmış yerlerde mülkiyetin olağanüstü zamanaşımı ile kazanılmasına ilişkindi.
Kadastro Yapılırken Uygulanan Hükümler:
3402 sayılı Kadastro Kanununda , tapulu ve tapusuz taşınmazlar için ayrı hükümler öngörülmüştür.
a) Tapulu Taşınmazlar İçin:
KK 13’te düzenlenmiştir. ” Kadastrosu yapılacak taşınmaza tapuda kayıtlı kişi veya bu kişinin mirasçılarından başka birisi zilyet bulunuyorsa, kayıt sahibi veya mirasçılarının tapulama teknisyeni huzurunda muvafakat vermeleri halinde, taşınmaz zilyet adına tespit ve tescil olunur.’‘ Hükümde bahsedilen hususu örnekle açıklayacak olursak: Kadastrosu henüz yapılmamış bir arazide A’nın tapusu bulunmaktadır. Daha sonra arazinin kadastro yapım çalışmalarına başlanmıştır. Eğer A kadastro teknisyeninin önünde A onay verirse taşınmaz A’nın dışında biri adına tescil edilebilir.
Kanun hükmünün devam eden fıkralarına göre ‘‘Zilyet taşınmaz malı kayıt malikinden veya mirasçılarından veya mümessillerinden tapu dışı bir yolla iktisap ettiğini, onların beyanı veya herhangi bir belge ile veya bilirkişi veyahut tanık sözleriyle ispat ettiği ve ayrıca en az on yıl müddetle çekişmesiz, aralıksız ve malik sıfatıyla zilyet bulunduğu takdirde zilyet adına… tespit olunur” şeklindedir.” Örneğin : A, B’den arsa satın almış ancak köy yerinde herkes birbirini tanıdığı için tapu vermeye gerek duymamışlardır. Daha sonra A ölmüş ve arsa üzerinde kadastro işlemlerine başlanmıştır. Kadastro yapıldığı sırada B arsanın kendi üzerine tescil edilmesini talep etmiş ancak A’nın mirasçıları bunu kabul etmemiştir. Bu durumda B beyan, belge, bilirkişi veya tanıkla arsayı malikinden tapu dışı bir yolla iktisap ettiğini ispatlayıp 10 yıl boyunca da davasız, aralıksız malik sıfatıyla zilyetlik yapmışsa arsa B adına tescil olunur.
b) Tapusuz Taşınmazlar İçin:
İlgili hükümler Kadastro Kanunun 14. maddesinde yer almaktadır. ilgili hükme göre tescili istenen ve aynı kadastro çalışma alanına giren bir veya birden fazla taşınmazın toplam yüzölçümünün sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönümü aşması halinde zilyetliğin ispatı her türlü belge ve delille değil ancak kanunda sayılan belge ve kayıtlardan biriyle mümkündür.
Mülkiyet, kadastro teknisyeni tarafından yapılan tespite göre tapuya tescil edilir.
Kadastrodan Sonra İmar ve İhya Yoluyla Kazanma:
KK 17 uyarınca ” Orman sayılmayan, devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve kamu hizmetine tahsis edilmeyen araziden masraf ve emek sarfı ile imar ve ihya edilerek tarıma elverişli hale getirilen taşınmaz mallar KK 14’teki kazandırıcı zamanaşımı şartları gerçekleşmişse imar ve ihya edenler veya halefleri adına, aksi takdirde hazine adına tespit edilir.” Kanun lafzına göre orman olmayan ve kamu hizmetine tahsis edilmemiş bir devlet arazisini imar ve ihya ederek 20 yıl boyunca davasız ve aralıksız olarak malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi adına taşınmaz tescil edilir. Tescil talebinde bulunan kişi 20 yıl boyunca taşınmaza malik sıfatıyla zilyetlik yaptığını ispatlamalıdır. Taşınmazın toplam yüzölçümünün sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönümü aşması halinde zilyetlik her türlü delille değil ancak kanunda sayılan belgelerle ispatlanabilir. Sulu toprakta 40 kuru toprakta 100 dönüme kadar olan kısım ise her türlü delille ispatlanabilir.
2. Taşınır Mülkiyetinin Zamanaşımı Yoluyla Kazanılması:
Mülkiyet karinesi uyarınca taşınır bir eşyanın zilyedi ona malik sayılır. Zilyetliğin hakkın varlığına karinesi oluşu tapuya kayıtlı olmayan taşınmazlar ve taşınırlar için geçerlidir. Tapuya kayıtlı taşınmazlarda ise zilyetlik değil tescil hakkın varlığına karine oluşturur. Bilindiği üzere malik kendi rızası ile taşınır malını bir başkasına verirse, verdiği kişi emin sıfatıyla zilyet olur. Emin sıfatıyla zilyetten iyiniyetle mal iktisap eden üçüncü kişi ise malın mülkiyetini o anda kazanır. Buna karşılık taşınır bir malın zilyedi zilyetliğini rızası dışında kaybetmişse taşınır davasının konusu oluşmuş olacaktır.
TAŞINIR DAVASI (ZİLYETLİĞE HAKLILIK DAVASI):
Taşınır davası, rızası dışında zilyetliği sona erdirilen bir kişiye, halihazırdaki zilyedin hak karinesini çürütüp kendi zilyetliğine ait üstün hak karinesine dayanarak taşınır malını geri alma olanağı veren bir davadır. Kural olarak sadece taşınır mallar için açılabilse de tapuya kayıtlı olmayan taşınmazlar için de açılabilme imkanı tanıyan Yargıtay kararları mevcuttur.
Taşınır Davası Açılabilmesinin Şartları:
- Zilyetliğin İrade Dışı Sona Ermiş Olması: Zilyet , zilyetliğini rızası ile kaybettiyse ve taşınırı iktisap eden yeni zilyet emin sıfatıyla zilyet konumunda olur. Emin sıfatıyla zilyetten mal alan üçüncü kişi iyiniyetli ise ona karşı taşınır davası açılamaz. buna karşılık emin sıfatıyla zilyetten mal iktisap eden üçüncü kişi kötüniyetli ise ona karşı taşınır davası açılabilecektir. Zilyetlik irade dışı kaybedilmişse üçüncü kişinin iyiniyetli veya kötüniyetli olduğu fark etmeksizin taşınır davası açılabilir.
- Davacının Zilyetliği Kötü niyetle Kazanmamış Olması: Zilyetliği kötüniyetli kazanmış olan önceki zilyetlerin sonraki zilyetlere bu davayı açma hakları yoktur. Örnekle açıklayacak olursa Hırsız A, B’nin arabasını çalmıştır. Daha sonra C de gelip arabayı A’dan çalmıştır. bu durumda A, C’ye taşınır davası açamayacaktır ancak gasp davası açabilir.
- Şimdiki Zilyedin Üstün Hak Karinesinin Çürütülmesi: Taşınır davasında, davayı açan davacı mala önceden zilyet olduğunu, malın elinden rızası dışında çıktığını ya da yeni zilyedin kötüniyetli olduğunu ispatlamalıdır. Malın halihazırdaki zilyedinin hak karinesini çürüterek kendi üstün hak karinesini ortaya koymalıdır.
TMK 988 uyarınca taşınırlarda mülkiyet teslimle kazanıldığı için emin sıfatıyla zilyetten iyiniyetle ayni hak edinenlere karşı yukarıda da belirtildiği üzere herhangi bir dava açılamaz. Buna ek olarak TMK 990 uyarınca emin sıfatıyla zilyetten edinilmemiş olsa bile para ve hamile yazılı senetleri iyiniyetle edinmiş olan kimseye karşı taşınır davası açılamaz. Bunun sebebi para ve hamile yazılı senetlerin piyasada çok hızlı bir şekilde el değiştirmesidir. Buna göre hırsıza bir mal satıp karşılığında para alan kişi iyiniyetliyse anında paranın maliki olur. Bu kişiye artık taşınır davası açılamaz. Görüldüğü üzere iyiniyet tam korunmaktadır. TMK 989/2 uyarınca taşınır eşya açık artırmadan veya pazardan veya benzeri eşya satan yerlerden iyiniyetli olarak taşınır elde etmiş kimseye taşınır davası açıldığında malı elinde bulunduran zilyet malın değerini talep ederse bu talebi karşılanmalıdır. Aksi takdirde malı vermeyip elinde tutabilir. Malın değeri verildikten sonra ise zilyet iyiniyetle elde etmiş olduğu taşınırı bile iade etmek durumunda kalır. Burada ise iyiniyet anlaşılacağı üzere kısmen korunmaktadır. Taşınır davasında davalıların konumu iki gruba ayrılabilir:
- 1) İrade Dışı Zilyetliğini Kaybeden Davacının İyiniyetli Yeni Zilyede Açtığı Taşınır Davası: Malın irade dışı elden çıktığı tarihten başlayarak bu tarihten itibaren 5 yıl boyunca iyiniyetli zilyede taşınır davası açılabilir. Hak düşürücü süre 5 yıldır. 5 yıl geçtikten sonra yeni zilyet malın maliki olur ve artık ona taşınır davası açma imkanı kalmaz. bir örnekle açıklayacak olursak H, A’dan 2015 yılında pahalı bir saat çalmış, 3 yıl bu saati kendisi kullanmış daha sonra da iyiniyetli B’ye satmıştır. A, B’ye taşınır davasını en geç 2023 yılında değil 2020 yılında açabilir. Çünkü her ne kadar B, 2018 yılında malın zilyedi olsa da mal A’nın elinden 2015 yılında çıkmıştır.
- 2) İrade Dışı veya İrade İle Fark Etmeksizin Zilyetliğini Kaybeden Davacının Kötüniyetli Yeni Zilyede Karşı Açtığı Taşınır Davası: TMK 991 uyarınca zilyetliği kötü niyetle kazanan yani zilyedin haksız olduğunu bilen veya gerekli özeni göstermiş olsa bilebilecek durumda olan kişiye karşı taşınır davası açmak her zaman mümkündür. Hiçbir hak düşürücü süre yoktur.
Taşınır Davasının İstihkak Davası İle Karşılaştırılması:
Taşınır davasının konusunu zilyetliğe dayanan hak karineleri oluştururken, istihkak davasının konusunu mülkiyet hakkı oluşturur. Zira istihkak kelimesi köken olarak da ”hak” kavramından türetilmiştir. Bu sebeple taşınır davasında davacı halihazırdaki zilyedin hak karinesini çürütüp kendi üstün hak zilyetliğini ispat etmeliyken istihkak davasında davacı mülkiyet hakkını ispat etmelidir.
İstihkak davasını sadece mülkiyet hakkı sahibi malik açabilecekken taşınır davasını mülkiyet hakkı sahibi olmayan zilyetler de açabilir. Taşınır davası açabilmek için zilyedin mal üzerinde mülkiyet, intifa, oturma, rehin gibi ayni veya kira, ödünç. gibi kişisel bir hakkı olabilir. Örneğin A arkadaşından ödevini yapmak için bilgisayarını ödünç almıştır. daha sonra bu bilgisayarı H çalmıştır. H’ ye taşınır davasını malik açabileceği gibi ödünç hakkı sahibi A da açabilir.
Taşınır davası açılabilmesi için mutlaka davacının malın zilyedi olması gerekir. Bir malın maliki olan ancak zilyedi olmayan kimse taşınır davası açamaz. Bu hususa en iyi örnek: A’nın tavuğu kümeslerin yerlerini karıştırmış ve komşunun kümesine yumurtlamış. Bu yumurtaların mülkiyeti tavuğun sahibi olan A’dır ancak A burada yumurtaların maliki olmasına rağmen zilyedi değildir. Bu sebeple A komşusuna taşınır davası açamaz. Çünkü zilyetlikten söz edilebilmesi için zilyetlik iradesi ve eşyayı fiili hakimiyet altına bulundurmak gerekir. Buna karşılık A yumurtaların maliki olduğu için taşınır davası açabilir. Eğer A’nın yumurtaları ile komşunun yumurtaları birbirine karışmışsa bu durumda A’nın açacağı dava sebepsiz zenginleşme davasıdır.
İstihkak davasının dayanağı Anayasa’da güvence altına alınan bir temek hak olan mülkiyet hakkı olduğundan hem taşınır mallar hem taşınmaz mallar için açılabilir. Buna karşılık taşınır davası ancak taşınır mallar veya tapuya kayıtlı olmayan taşınmaz mallar için açılabilir.
TMK 989/1 uyarınca taşınır davası iyiniyetli haksız zilyetlere karşı 5 yıllık hak düşürücü süre içerisinde, kötüniyetli zilyetlere karşı ise süresiz olarak taşınır davası açılabilmesi hakkı verilmiştir. Dikkat edilecek olursa kötüniyetli zilyette ”haksız” ibaresi kullanılmamıştır. Hukukumuzda emin sıfatıyla zilyet olmayan diğer zilyetler haksız zilyettir. Örneğin hırsızdan malı alan zilyet haksız zilyettir. Kötüniyetli zilyet haksız olsa da olmasa da ona karşı taşınır davası açılabilir. Kötüniyetli zilyet bir kıyafeti kuru temizlemeciden de alsa bir hırsızdan da çalsa sonuç karşı ise süresiz olarak açılabilir. İstihkak davası ise malikin mülkiyet hakkı var olduğu sürece açılabilir.
HAKSIZ ZİLYEDİN GERİ VERME ANINDAKİ İADE BORCU:
- İyiniyetli Zilyedin Sorumluluğu:
İyiniyetli zilyet, eşyayı geri verme anında elinde kalan kısmı ile geri vererek borcundan kurtulur. Taşınır mal iyiniyetli haksız zilyedin elinde bulunduğu sırada zara uğrarsa veya yok olursa iyiniyetli zilyet bundan sorumlu tutulamaz. Herhangi bir tazminat veyahut da denkleştirme ödemek zorunda değildir. Buna rağmen zilyet elinde bulundurduğu taşınırı sahip olduğu hakkın sınırını aşarak kullanır ve bunun sonucunda da mala zarar verirse bu zarardan sorumlu olur. Örneğin: Hırsız çaldığı atı iyiniyetli A’ya kiraya verirse kiracı da ata zarar verirse, verdiği bu zarardan sorumlu olur. Çünkü kiracının mala zarar verme hakkı yoktur.
İyiniyetli zilyet, eşya için yaptığı zorunlu ve faydalı masrafları talep edebilir. Masraflar kendisine ödenmezse taşınır malı alıkoyabilir. Zorunlu masraflar, malın işlevini sürdürmeye devam etmesi için gerekli olan masraflarken ; faydalı masraflar, malın değerini artıran masraflardır. Örneğin bozulmuş bir eşyayı tamir ettirmek, hayvanlara yem vermek zorunlu masraflardır.
İyiniyetli zilyet geri verme anında yaptığı lüks masrafları talep edemez. Lüks masraflar iyiniyetli zilyedin kendi zevkine göre yaptırdığı gerekli veya faydalı olmayan masraflardır. İyiniyetli zilyedin lüks masrafı eşyadan onun özüne zarar vermeksizin söküp alabilme imkanı varsa alabilir.
İyiniyetli zilyet taşınır maldan gelir elde etmiş olabilir. Örneğin ineğin sütünü sağmış, tavuklardan yumurta toplamış olabilir. geri verme anında bu gelirleri sahibine vermek zorunda değildir. Buna karşılık iyiniyetli zilyedin hatırlanacağı üzere yaptığı zorunlu ve faydalı masrafları talep etme hakkı vardı. Geri verme anındaki gelirler ve masraflar birbirinden mahsup edilir. Örneğin hırsızdan bir inek satın alan A, ineğe 500 TL’lik yem vermiş ve ineğin sütünden 250 TL kazanmış olsun. İneğin asıl sahibine iade edildiği anda A yalnızca 250 TL talep edebilecektir.
2. Kötü Niyetli Zilyedin Sorumluluğu:
Zilyetliğinin haksız olduğunu bilen veya gerekli özeni göstermesi durumunda bilebilecek durumda olan zilyet kötüniyetlidir.
Kötüniyetli zilyet taşınıra gelen hasar ve zararlardan sorumludur. Bu sorumluluğun türü kural olarak ”kusursuz” sorumluluktur. Buna rağmen taşınıra gelen zarar ile kötüniyetli zilyetlik arasındaki illiyet bağı kesilirse eğer kötüniyetli zilyet de, aynı iyiniyetlide olduğu gibi zarardan sorumlu tutulamaz. Burada kötüniyetli zilyet kendisinde değil de hak sahibinde olsaydı dahi zarar uğrayacağını ispatlarsa sorumluluktan kurtulur. Örneğin hırsızın çaldığı at hırsızın ahırındayken yan evde çıkan yangının sıçraması ile at yanarak öldüğünde hırsız sorumludur. çünkü at hırsızın zilyetliğinde bulunması sebebiyle ölmüştür. buna karşılık hırsız atı çaldıktan çok kısa bir süre sonra hastalıktan ölürse hırsız sorumluluktan kurtulacaktır.
Kötüniyetli zilyet elde ettiği gelirleri geri ödemek zorundadır. Hatta bununla birlikte kötüniyetli zilyet ihmali sebebiyle maldan gelir elde edememişse dahi sanki elde etmiş gibi sorumlu olur. Örneğin tarladaki elmaları zamanında toplamadığı için çürümelerine yol açan kötü niyetli A elmaların değerini iade anında hak sahibine ödeyecektir.
Kötüniyetli zilyet eşyaya yaptığı faydalı ve lüks masrafları talep edemez. Sadece zorunlu masrafları talep edebilir.
Kötüniyetli zilyedin olağan kullanımı sonucu maldan yararlanması ve malın değerinin azalmasına yol açması halinde bu değer kaybı dahi istenebilir. Örneğin hırsız A’dan çaldığı arabaya 3 yıl binmiştir. iade anında A’ya bu üç yıllık değer azalmasını ödemek zorundadır. Bu durum hukukumuzda ecrimisil tazminatı olarak adlandırılmaktadır.
KONU İLE İLGİLİ YARGITAY KARARLARI:
1. Hukuk Dairesi 2021/3971 E. , 2021/6168 K.
………….davacı tarafın önce dava konusu taşınmazı masraf ve emek sarf ederek imar ve ihya ettiğini daha sonrada tarıma elverişli hale getirdikten sonra çekişmesiz ve aralıksız 20 yıl zilyet olduğunu belgelerle veya bilirkişi veyahut tanık beyanları ile ispat etmesi gerekir.………………kamu hizmetine tahsis edilmeyen yerlerden olduğu, aynı zamanda yöredeki orman kadastrosunun 1999 yılında kesinleştiği ve dava konusu yerlerin orman sayılmayan yerlerden olduğu…………….
2.Hukuk Genel Kurulu 2017/2022 E. , 2018/1168 K
…………………TMK’ nın 1007. maddesinin tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan devletin sorumlu olacağı ilkesini getirdiği, ancak somut olayda taşınmazın tapu kaydına, orman yönünden bir ilişkinin yazılmaması nedeniyle doğrudan Devleti sorumlu tutmanın mümkün olmayacağı…………….
3.Hukuk Genel Kurulu 2017/1832 E. , 2019/120 K
…………………….Meralar kamunun yararlanacağı yerlerden olup buralarda yukarıda belirtilen nitelikte tapu kaydı oluşturulmuş ise tapunun iptalinde, Anayasanın 43. Tapu Kanununun 33. Kadastro Kanununun 16. maddesi göz önüne alınarak kamu yararının bulunduğunun kabulü gerekir.
Yorumlar